
Kuran’ı Kerim şanı yüce Allah’ın sözlerinden ibarettir
Kuran’ı Kerim şanı yüce Allah’ın sözlerinden ibarettir. Şanı yüce Allah Kuran’ı peygamber efendimiz Hz. Muhammed’e (s.a.a.s.) vahiy yoluyla iletmiştir.
Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.a.s.) Kuran’ın ayetlerini hayatında yazdırmış ve ayetlerin hangi sebepten dolayı indiklerini de açıklamıştı. Bu açıklamalar Kuran’ın tefsiri olarak bilinmektedir. Bugüne bize yetişen ve elimizde mevcut olan Kuran kitabı, peygamber efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.a.s.) yazdırmış olduğu o açıklamaları/tefsiri içermemektedir. Şimdi elimizde mevcut olan Kuran, salt vahiy olarak inen ayet metinlerinden ibarettir, eksik değildir ve ona ekleme yapılmamıştır.
Peygamber efendimizin yazdırmış olduğu Kuran açıklamalarına/tefsirine ne oldu?
Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.a.s.) bu konuda ümmetine yol gösterici önemli açıklamalarda bulunmuştu. Bu açıklamalarında buyurdu ki:
“Kuran’ın inişi için savaştığım gibi, benden sonra içinizden biriniz Kuran’ın tevili için savaşacaktır.” Onu dinleyen ashap sordular: “Kuran’ın tevili için savaşacak kişi kimdir?” peygamber efendimiz buyurdu ki: “Ayakkabılarımı tamir edendir.” Peygamber efendimiz ayakkabısının bağı kopmuş ve onu Hz. Ali efendimize tamir etmesi için vermişti. Orada hazır olan bütün ashap Kuran’ın tevili için Hz. Ali efendimizin savaşacağını bizzat peygamber efendimizin ağzından duymuşlardı. (1*)
Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.a.s.), Kuran’ı Kerim ve Hz. Ali arasındaki bağı ifade etmek için buyurdu ki:
“Ali Kuran ile beraberdir. Kuran’da Ali ile beraberdir. İkisi kıyamet gününe kadar asla birbirinden ayrılmazlar!” (2*)
Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.a.s.) hicretin onuncu yılının zilhicce ayında, yakınları ve kalabalık bir topluluk ile veda haccına gitmişti. Mekke’de haccını eda ettikten sonra Medine’ye dönerken Cuhfe nahiyesinde Ğadir Humm adlı gölbaşında konaklamıştı. Orada 90 ile 120 bin Müslüman onu dinlemek için hazır bulunmuştu. Bu olay peygamber efendimizin vefatından takriben 80 gün önce olmuştu. Peygamber efendimiz kendisine hazırlanan bir yüksekliğe Hz. Ali’yi yanına alarak çıktı ve onu dinleyen ve gören on binlerce Müslümana buyurdu ki:
“Ey insanlar! Rabbimin davetine icabet edip yakın bir zamanda aranızdan ayrılacağım. İçinizde, onlara tutundukça asla doğru yoldan çıkmayacağınız değeri biçilmez iki ağır şey bırakıyorum. Birincisi onda hidayet olan Allah’ın kitabı, diğeri ise Ehli Beyt’imdir. Bunların ikisi kıyamet gününe dek asla birbirinden ayrılmayacaktır!” (3*)
Birinci hadisi şerifte peygamber efendimizin vefatından sonra, Hz. Ali efendimizin Kuran’ın tevili için savaşacağı açıklanmıştır.
Kuran’ın tevili nedir?
Tevil kelimesinin anlamını Türk dil kurumunun sözlüğünden aynen aktarıyoruz:
a. (te:vi:li) esk. Bir sözü veya davranışı görünür anlamından başka bir anlamda kabul etme, çevri
“Tevil” kelimesi Kuran’da birçok ayette geçmiştir. Bu ayetlerde geçen “tevil” kelimesinin Türkçe anlamını, 40 Türkçe Kuran meallerinden vermek istiyoruz:
Yusuf suresi, ayet 6
Diyanet İşleri: “İşte Rabbin seni böylece seçecek, sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak’a nimetlerini tamamladığı gibi sana ve Yakub soyuna da tamamlayacaktır. Şüphesiz Rabbin hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Bu ayette geçen “tevil” kelimesi, Türkiye cumhuriyeti devletinin diyanet işleri tarafından yapılan en eski mealinde “yorum” olarak Türkçeye aktarılmıştır. Başka meallerin bu ayette geçen “tevil” kelimesi hakkında verdikleri Türkçe anlamlarını aktarıyoruz, kalın işaret edilen yer “tevil” kelimesinin Türkçe karşılığıdır:
Ahmed Hulusi: "İşte böylece Rabbin seni seçer, olayların hakikatini görmeyi sana öğretir
Ahmet Tekin: 'Demek ki, Rabbin seni seçecek, sana, meselelerin, olayların tahlilini, ilmî esaslara dayalı yorumunu, doğacak sonuçları hesap edebilmeyi, akıl yürütmeyi
Muhammed Esed: Çünkü, (rüyanda sana gösterilene bakılacak olursa) demek ki Rabbin seni de seçecek; sana olayların iç yüzünü görüp yorumlamayı öğretecek
Mustafa İslamoğlu: Zira bunun anlamı, Rabbinin seni seçmesi, sana olayların altında yatan gerçeği öğretmesi
Geri kalan 35 Türkçe meal kitabı bu ayette geçen “tevil” kelimesinin karşılığını “yorumlamak” anlamında vermiştir.
Kuran’ın Kehf suresi, ayet 78’de ve 82’de geçen “tevil” kelimesine, Türkçe meallerde verilen anlamlarla devam etmek istiyoruz. Burada ayette geçen “tevil” kelimesinin Türkçe karşılığını kalın olarak veriyoruz:
Diyanet İşleri: Adam, “İşte bu birbirimizden ayrılmamız demektir” dedi. “Şimdi sana sabredemediğin şeylerin içyüzünü anlatacağım.”
Ahmet Varol: Dedi ki: 'İşte bu benimle senin aranda ayrılma (vakti)dir. Haklarında sabır gösteremediğin şeylerin yorumlarını sana bildireceğim.
Ali Bulaç: Dedi ki: "İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız. Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim.
Edip Yüksel: Dedi ki: 'İşte bu, benim seninle olan beraberliğimin sonudur. Dayanamadığın şeylerin açıklamasını ise sana bildireceğim.'
Mustafa İslamoğlu: O (kişi) "İşte böylece seninle yol ayrımına gelmiş bulunuyoruz" dedi; "şimdi sana, hakkında bir türlü sabır gösteremediğin olayların arkasında yatan gerçeği bir bir açıklayacağım:
Ömer Nasuhi Bilmen: Dedi ki: «İşte bu, benimle senin aramızın ayrılışıdır. Üzerine sabra muktedir olamadığın şeylerin izahını sana haber vereceğim.»
Şaban Piriş: -Bu aramızdaki ayrılık noktasıdır. Şimdi sana sabredemediğin şeylerin gerçek yüzünü haber vereceğim.
Sadık Türkmen: (o kul) dedi ki: ”İşte bu benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Sana sabredip de dayanamadığın olayların gerçek yorumunu/iç yüzünü haber vereceğim.
Seyyid Kutub: O kulumuz, Musa'ya dedi ki; «Bu olay, birbirimizden ayrılmamızın sebebidir. Şimdi sana sabırla karşılayamadığın olayların nedenlerini açıklayacağım.
Geri kalan meal kitaplarında 7’si “tevil” kelimesini “yorum” olarak Türkçeye aktarmış ve geri kalan 24 meal kitabı da “tevil” kelimesini “içyüzü” olarak Türkçeye aktarmıştır.
Nisa suresi ayet 59
Diyanet İşleri: Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.
Ahmed Hulusi: Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resule itaat edin ve sizden Ulül Emr'e de (Hakikat ve Sünnetullah bilgisine sahip olarak hüküm verme yetisine sahip olana). . . Bir şey hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde -şayet Allah’a ve gelecekte yaşanacak sonsuz sürece iman ediyorsanız- onu Allah’a ve Resulüne döndürün. . . Bu hem daha hayırlı ve hem de tevil olarak (işin aslına, uygunluğuna ulaşma bakımından) daha güzeldir.
Edip Yüksel: İnananlar! Allah’a uyun, elçisine uyun; sizden görev başında olanlara da. Her hangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz onu Allah’a ve elçisine havale ediniz. Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız... Bu, sizin için daha iyi ve en güzel çözüm yoludur.
Geri kalan 37 meal kitabında “tevil” kelimesine “sonuç/netice” olarak Türkçe karşılığı verilmiştir.
İsra suresi ayet 35
Nisa suresinin 59’ncu ayetindeki netice gibidir. Tevil kelimesine “netice/sonuç” Türkçe karşılığı verilmiştir.
Âl-i İmrân suresi ayet 7
Bu ayeti kerimede “tevil” kelimesinin Kuran bilgisi ile ne kadar bağlantılı ve önemli olduğunu tam açıklamaktadır. Bu sebepten dolayı burada tevil kelimesine verilen karşılık en önemlisidir.
Diyanet İşleri: O, sana Kitabı indirendir. Onun (Kur’an’ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşâbih ayetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.
Abdullah Parlıyan: Kitabı sana indiren O'dur. O'nun bazı ayetleri muhkem yani manası apaçık ayetlerdir ki, bunlar kitabın esası ve anasıdır. Diğerleri benzeşen yani müteşabihtirler. Kalpleri gerçeklerden sapmaya meyilli olanlar, sırf kafaları karıştıracak şeyler bulmak için ve ona keyfî anlamlar yüklemek amacıyla kitabın müteşâbih denilen kısmına uyarlar. Oysa Allah'tan başka kimse onun kesin yorumunu bilemez. Bu yüzden, bilgide derinleşenler şöyle derler: “Biz ona inanırız, onun tamamı Rabbimizdendir. Derin kavrayış sahipleri dışında kimse bundan ders almasa da.”
Ahmed Hulusi: "HÛ"dur; ki sana inzâl ettiği BİLGİ (Kitap) işaretlerinin bir kısmı muhkemdir (açık - net anlaşılır hükümler ihtiva eden), bilginin (Kitabın) anası - temelidir; diğerleri de müteşabihâttır (teşbih - misal benzetme yollu anlatım). Kalplerinde zey (art niyetli, olayı saptırmak isteyen düşünceye sahip) olan kişiler, fitne amaçlı tevilini (yorumunu - neye işaret ettiğini) yapmak üzere müteşâbih olanlarıyla hükmederler. Bunların tevilini (kesin olarak ne kastedildiğini) ancak Allah bilir. İlimde Rasih olanlar (derinlikli düşünenler): "İman ettik, onların tamamı Rabbimizin indîndendir" derler. Öze ermişlerden (Ulül Elbab) başkası bunu anlayamaz.
Ahmet Varol: Sana Kitabı indiren O'dur. Ondaki bir kısım ayetler Kitabın temelini oluşturan kesin anlamlı ayetlerdir. Diğerleri ise müteşâbih (birden fazla anlama gelebilen) ayetlerdir. Kalplerinde bir eğrilik bulunanlar, bozgunculuk yapmak ve kendilerine göre yorumlamak amacıyla müteşâbih olan ayetlerin üzerine düşerler. Onların yorumunu (tam ve doğru olarak) Allah'tan başka kimse bilemez. İlimde derinleşmiş olanlar ise 'Bunlara iman ettik. Hepsi Rabbimizin katındandır' derler. Şu var ki, akıl sahiplerinin dışındakiler bunlardan ibret almazlar.
Bayraktar Bayraklı: Sana kitabı indiren O'dur. Onun bazı ayetleri muhkem/anlamları tam bilinen olduğundan kitabın esasını teşkil ederler; diğerleri de müteşâbihtir/araştırılarak manaları bilinecek olan tabiat kanunlarıdır. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu açıklamak için ondaki müteşâbih ayetlerin peşine düşerler. Hâlbuki onun açıklamasını ancak Allah ve “ona inandık, hepsi Rabbimiz tarafındandır” diyen ilimde yüksek payeye erişenler bilir. Ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.[50]
Muhammed Esed: İlahi kelamın özü olan açık ve kesin hükümlü mesajlar ile müteşabihleri kapsayan bu ilahi kelamı sana bahşeden O'dur. Kalpleri hakikatten sapmaya meyilli olanlar, sırf kafaları karıştır(acak şeyler bul)mak için ve ona (keyfi) anlamlar yüklemek amacıyla ilahi kelamın müteşâbih olarak ifade edilen kısmına uyarlar; oysa Allah'tan başka kimse onun kesin anlamını bilemez. Bu yüzden bilgide derinleşenler şöyle derler: "Biz ona inanırız: (ilahi kelamın) tümü Rabbimizdendir; derin kavrayış sahipleri dışında kimse bundan ders almasa da."
Sadık Türkmen: Sana kitabı indiren de O’dur. Ondan bazı ayetler muhkemdir (manası açık) ki, onlar kitabın anasıdır, diğerleri de müteşâbihtir (zamanla açıklanacak olandır). Kendilerince yorumlamak için, onun müteşâbihlerine yönelirler. Müteşâbih ayetlerin, tevilini/yorumunu/neyi anlatmak istediğini Allah bilir. İlim’de derinleşenler: “Biz buna inandık, hepsi de Rabbimizin katındandır” derler. Neden muhkem ve müteşâbih ayetler olduğunu ancak, aklıselim (aklını kullanan ilim) sahipleri düşünüp anlar.
Süleyman Ateş: Kitabı sana O indirdi. Onun bazı ayetleri muhkemdir (ki) onlar Kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşâbih(birbirine benzeyen, sonucu tam bilinmeyen)dir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak, uyardığı sonuca uğra(yıp belâlarını bul)mak için onun müteşâbih ayetlerinin ardına düşerler. Oysa onun tevili (uyardığı sonucun ne zaman gerçekleşeceği)ni Allah'tan başka kimse bilmez. İlimde ileri gidenler: "Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır" derler. Sağduyu sâhiplerinden başkası düşünüp öğüt almaz.
Meal kitaplarının 7’si “tevil” kelimesine “yorum” karşılığını vermiş, 2’si ise “anlam” karşılığını vermiş ve geri kalan 23’ü de “tevil” olarak Arapçadan değiştirmeden Türkçeye aktarmıştır. Türkiye’de en önemli meal kitaplarının 23’ü, “tevil” kelimesini aynı şekilde Türkçeye aktarmayı daha uygun görmüş.
Bunun sebebi ne olabilir?
Burada iki düşünce olabilir, ya tevil kelimesine Türkçede uygun bir açıklama yapma imkânları olmadığından veya tevil kelimesinin gerçek anlamını vermekten çekinmişlerdir. Üçüncü bir düşünceye yer vermek istemiyoruz, çünkü bu düşünce meal yapanlara ağır olurdu.
Sonuç itibarıyla Kuran’ı Kerim’in içinde geçen tevil kelimesine verilen anlamlar şunlardır:
Yorumunu, açıklamasını, nedenlerini, içyüzünü, gerçeğini, gerçek manasını, sonuçları, kesin anlamını, neyi anlatmak istediğini, uyardığı sonucun ne zaman gerçekleşeceğini
Yukardaki tevile verilen Türkçe karşılığının hepsine imamı Ali efendimiz sahiptir. Çünkü kendisi Kuran’ın tevili için peygamber efendimizden sonra savaşacak kişidir. Bu savaşın ne olduğu konusunda bilgi sahibi olmak için, Hz. Ali’nin hayatını tarihten okumak gerekir. İslam tarihini iyi incelediğimizde, Hz. Ali başta olmak üzere Ehli Beytin on iki imamının hepsi Kuran’ı Kerim’in tevili için savaşmışlardır.
Âl-i İmrân suresi ayet 7’nin önemli bir tarafı daha mevcuttur. Meallerin 39’u bu ayetin içinde geçen önemli bir ayrıntıyı doğru aktarmamışlardır. Ancak bir meal kitabı, o da merhum Yaşar Nuri Öztürk’ün meali, bu ayrıntıyı doğru aktarmıştır. Melallerin 39’u ayetin içinde geçen bu ayrıntıyı, anlam ve netice itibarıyla şöyle aktarmışlardır:
“Kuran’ı Kerim’in tevilini ancak ve ancak Allah bilir. Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.a.s) Kuran’ı Kerim’in içinde tevile ihtiyaç duyan ayetlerin tevilini bilmez!”
Merhum Yaşar Nuri Öztürk hoca ise bu konuda doğruyu aktarmıştır:
Yaşar Nuri Öztürk: Kitap’ı sana indiren O'dur: Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki; onlar Kitap’ın anasıdır. Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir. Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için Kitap'ın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır." derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez.
Kuran’ın tevilini ancak Allah bilirse ve bunu bilme imkânına daha hiç kimse sahip değilse, Kuran’ın insanlara yol gösterici olarak verilmesi abes olurdu. Elbette ilimde derinleşmiş olan Ehli Beyt efendilerimiz Kuran’ın tevilini bilirler. Nitekim Kuran’ı Kerim Ehli Beyt efendilerimiz ile beraber bu ümmete yol gösterici olarak verilmiştir. Kuran kitaptır ve Ehli Beyt te bu kitabı öğretenlerdir.
A’raf suresi ayet 53
Bu ayeti kerime bize Âl-i İmrân suresinin 7’nci ayetine ışık tutmaktadır. Ayetlerde geçen “tevil” kelimesinin önemine ve gerçek anlamına aydınlık getirmektedir.
Diyanet İşleri: Onlar ise ancak, (“Görelim bakalım!” diyerek) Kur’an’ın bildirdiği sonucu (te’vilini) bekliyorlar. Onun bildirdiği sonuç gelip çattığı gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: “Gerçekten Rabbimizin peygamberleri hakkı getirmişler. Şimdi bizim için şefaatçiler var mı ki bize şefaat etseler veya (dünyaya) döndürülsek de yaptıklarımızdan başkasını yapsak?” Gerçekten onlar kendilerine yazık etmişlerdir. (İlâh diye) uydurdukları (putlar) da onları yüzüstü bırakarak uzaklaşıp kaybolmuşlardır.
Yunus suresi ayet 37-39
Bu ayetler de tevil konusunda açıklık getirmektedir.
Diyanet İşleri (eski): Bu Kuran, Allah'tandır, başkası tarafından uydurulmuş değildir. Ancak kendinden öncekini doğrular ve O Kitap'ı açıklar. Âlemlerin Rabbinden geldiğinden şüphe yoktur. Yoksa Onu (Muhammed) uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer sizler doğru iseniz Allah’tan başka, gücünüzün yettiklerini çağırın da (hep beraber) onun benzeri bir sure getirin. Hayır, öyle değil. Onlar, ilmini kavrayamadıkları ve kendilerine yorumu gelmemiş olan bir şeyi yalanladılar. Kendilerinden öncekiler de (peygamberleri ve onlara indirilen kitapları) böyle yalanlamışlardı. Bak, o zalimlerin sonu nasıl oldu.
A’raf suresi ayet 53 ve Yunus suresi ayet 37-39 ayetlerinde tevil hakkında yeterli bir açıklama verilmiştir. Bu ayetlere göre Kuran’ın tevili, bir sonuca ve yoruma bağlıdır. Bu sonucu ve yorumu bize peygamber efendimizin isteği üzere Hz. Ali efendimiz yapmıştır. Hz. Ali efendimizden sonra gelen Ehli Beyt imamları da bu konuda sonuç ve yorum itibarıyla Kuran’ı bize öğretmişlerdir. Bu öğretiyi ancak Aleviler kabul etmiş ve taşımıştır.
İkinci hadisi şerifin verdiği anlam açıktır. Bu hadisi şerife göre Hz. Ali konuşan Kuran’dır. Aynı zamanda Hz. Ali, Kuran’ın dışında hareket etmez olgusu vurgulanmıştır. Kuran Hz. Ali’dir, Hz. Ali Kuran’dır.
Üçüncü hadisi şerifte, Ehli Beyt efendilerimizin Kuran ile beraber bu ümmete yol gösterici olarak peygamber efendimiz tarafından vasiyet edildiği olgusu vardır. Bunu en saygın Sünni kaynakları ezici bir çoğunlukla aktarmışlardır. Kuran ve Ehli Beyt, kitap ve öğretmen gibi bu ümmete sunulmuştur. Ehli Beyt hariç, hiç kimse Kuran’a yorum ve açıklama yapamaz, yapma hakkına sahip değildir. Bu olgu, Ehli Beyt’in yorumunu ve açıklamasını almadan Kuran’ı bütünü ile anlamanın mümkün olmadığını vermektedir.
Peygamber Muhammed (s.a.a.s.) tarafından Kuran’ı Kerim, Ehli Beytin yorumuna ve açıklamasına teslim edildi. Peki, peygamber efendimizin vefatından sonra Kuran’a ve Ehli Beyte ne oldu? Ne yazık ki Kuran kenara itildi, daha sonra istismar edildi ve Ehli Beyte de zulüm yapıldı. Kuran bilgisine sahip olmayan kişiler, Kuran ile ilgili açıklamalar yaptı. Kuran’ı kendi istek ve emellerine göre halka anlattılar. Devletin başına geçen egemenlerin isteğine göre ayetler tefsir edildi ve halka dayatıldı.
Bu konuyu “Kuran tarihi” çalışmasında detaylı bir şekilde sunacağız.