
Ehli Beytin Türkçe anlamı Ev halkıdır. Bu ev halkı herhangi bir evin halkı deÄŸil, peygamber efendimizin ev halkı anlamındadır. Yani peygamber efendimizin evinde yaÅŸamını sürdüren ve oradan ahlak-edep terbiyesi gören kiÅŸilerdir.
Ehli Beytin kimlerden oluÅŸtuÄŸuna dair Alevi ve Sünni temel kaynaklarında ittifak mevcuttur. Sünni ana kaynaklarının ezici bir çoÄŸunlukla aktardıkları haberlere göre Ehli Beyt imamı Ali, peygamber efendimizin kızı Hz. Fatıma, Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın oÄŸulları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’den ibarettir. (1*dipnot 3* ile aynıdır) Peygamber efendimiz ona çok yakın olan Hz. Selman’ı da Ehli Beytinden saymıştır.
​
Ehli Beytin Kuran’daki yeri ve bilgisine dair örnekler: Ehli Beyt ve Kuran, Kuran ve Ehli Beyt bağı
​
Ahzab suresi ayet 33:
“Ey Ehli Beyt, muhakkak ki Allah, sizden her türlü günahı ve kötülüÄŸü gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister!”
Bu ayeti kerime indiÄŸinde Hz. Muhammed (s.a.a.s.), Hz. Ali, Hz. Fatima, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i kendi abasının (elbisesinin) altına alarak ÅŸöyle buyurdu:
“Ey Allah’ım, bunlar benim Ehli Beyt’im ve seçkinlerimdir; onlardan her türlü olumsuzluÄŸu ve kötülüÄŸü gider ve onları tertemiz kıl!” (3*)
​
Bu ayet Ehli Beytin, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in, her türlü günahlardan ve kötülüklerden arınmış olduklarını ifade etmektedir. Yani Ehli Beyt yalan söylemez, kendi menfaati uÄŸruna çalışmaz, kimseye zulmetmez, fitne yapmaz, kimsenin hakkına tecavüz etmez, taraftarlık yapmaz her türlü günahtan ve kötülükten uzaktır.
Ehli Beytin yapısı hak ve adaleti özünde taşır ve bunu her alanda ve her zaman hayata geçirir. Ehli Beyt bilgi açısından sonsuz bir donanıma sahiptir. Aksi takdirde hak ve adaletin oluÅŸmasını saÄŸlayamaz. Bu durumda Ehli Beytin devletin başına geçip halkı yönetmesi ve yönlendirmesi, halk açısından en doÄŸrusu ve en verimlisidir. Halkın eÄŸitimini hakkıyla yapabilecek ve bunu yapmaya yardımcı olabilecek en üstün niteliÄŸe sahip olan Ehli Beyt’tir.
​
Ahzab suresi ayet 56:
“Allah ve melekleri peygambere çok salavatta (duada) bulunurlar. Ey inanalar! Siz de peygambere salavatta (duada) bulunun ve tam bir teslimiyetle selam verin!”
Peygamber efendimiz bu ayeti ashabına okuduğunda, ashabı ona dediler ki:
“Ey Allah’ın elçisi! Sana nasıl selam vereceÄŸimizi bildik lakin sana nasıl duada (salavatta) bulunacağımızı bilmiyoruz!”
Peygamber efendimiz cevap olarak buyurdu ki:
“Bana yapacağınız duanızda ÅŸöyle deyin: Ey Allah’ım! Salavatını (hayır duanı) ve bereketini İbrahim’e (s.a.a.s.) ve İbrahim’in Ehli Beytine kıldığın gibi, Muhammed’e (s.a.a.s.) ve Ehli Beytine de kıl! Sen övülmeye layık ve yücesin.” (4*)
​
Bu ayetin tefsirini yapan en saygın Sünni kaynakları, Ehli Beytin aynı zamanda Âl-i Muhammed olarak anıldığını ve bilindiÄŸini vermektedir.
Ehli Beytin bu ayetteki özelliÄŸi bütün Müslümanların ibadet esnasında peygamber efendimize yapılan salavat duasına ortak olmalarıdır. Her Müslüman peygamber efendimize salavat duası yaptığında Ehli Beyti de bu duaya ortak etmesi istenmiÅŸtir. Bu durum Ehli Beytin yüceliÄŸini bir daha teyit etmektedir. Ehli Beyt herhangi bir toplum deÄŸildir. Ehli Beyt ibadetin içinde yeri olan yüce kiÅŸilerden ibarettir. Peygamber efendimizin etrafında yaÅŸayan ashabın bu özelliÄŸe sahip olmadığını bilmek gerekir. Bu gibi yüceliÄŸe sahip olan Ehli Beyt ve bu yücelikten mahrum olan ashap bir olamaz.
Åžafii mezhebinin imamı olarak kabul edilen ve 204 hicri yılında vefat eden Muhammed ibn İdris eÅŸ-Åžafii bir ÅŸiirinde ÅŸöyle demiÅŸ:
“Ey Ehli Beyt! Size namazında dua etmeyenin namazı kabul olunmaz!“ (5*)
​
Âl-i İmrân suresi, ayet 59-61:
“Allah nezdinde İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra da ona “Ol!” dedi ve oluverdi. (Hz. İsa’nın hususunda) gerçek (doÄŸru olan), Rabbinden gelendir (Hristiyanların iddia ettikleri deÄŸildir). Bu hususla ilgili ÅŸüpheye düÅŸenlerden olma. Sana bu ilim geldikten sonra seninle bu konuda çekiÅŸenlere (Hristiyanlara) de ki: Gelin, oÄŸullarımızı ve oÄŸullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım, biz bizzat gelelim, siz de gelin. Ondan sonra da dua edelim ve Allah’ın lanetini (Hz. İsa konusunda) yalancılara havale edelim.”
Peygamber Hz. Muhammed (s.a.a.s.) Hristiyan heyeti ile karşılıklı yemin etmek için yanına oÄŸulları yerine torunları Hz. Hasan’ı ve Hz. Hüseyin’i, kadınları yerine kızı Hz. Fatıma’yı ve kendisinin nefsi beraberinde Hz. Ali’yi almıştı. (6*)
​
Kuran’da anlatılan bu olayda Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in peygamber efendimizin oÄŸulları makamında oldukları sonucu çıkmaktadır. Bu ayetlere göre Hz. Ali efendimiz de peygamber efendimizin nefsi/özü makamındadır. Åžanı yüce Allah Kuran’da buyurdu ki:
“Åžüphe yok ki Allah, Âdem’i, Nuh’u, İbrahim soyunu ve İmrân soyunu seçti, âlemlere üstün kıldı. Birbirinden türemiÅŸ bir soydur onlar.” (Âl-i İmrân suresi: 33-34)
Önceki peygamberlerin soyu ÅŸanı yüce Allah tarafından seçilmiÅŸ ve o zamanda yaÅŸayan bütün insanlardan daha yüce kılınmıştır. Aynı ÅŸekilde peygamber efendimizin oÄŸulları makamında olan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin de ÅŸanı yüce Allah tarafından seçilmiÅŸ ve geri kalan bütün insanlardan daha yüce kılınmıştır. Hz. Muhammed’in (s.a.a.s) vefatından sonra bir peygamberlik söz konusu olsaydı hiç ÅŸüphesiz Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin peygamber olurlardı. Aynı ÅŸey Hz. Ali için geçerlidir, nitekim kendisi peygamber efendimizin nefsi/özü makamındadır. Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin peygamber deÄŸillerdir ama bir peygamberin yüceliklerine sahiptirler. Kendileri de önceki peygamberlerin soyu gibi ÅŸanı yüce Allah tarafından seçilmiÅŸ ve bütün insanların üzerinde yüce kılınmıştır. Devletin başına yönetime geçmesi gereken, halka gereken eÄŸitimi-öÄŸretimi sunabilecek en yüce merci kendileridir.
Åžanı yüce Allah Åžura suresi 23. Ayetinde ÅŸöyle buyurdu:
“De ki: Sizden (peygamberlik hizmetime) karşılık bir ücret istemiyorum, istediÄŸim, ancak yakınlarıma sevgi, saygı ve samimiyettir. Kim bir iyilik iÅŸlerse onun sevabını fazlasıyla veririz. Åžüphesiz Allah bağışlayan, ÅŸükrün karşılığını verendir.”
Peygamber efendimize bu ayette anılan yakınlarının kim oldukları sorulduğunda buyurdu ki:
“Ayette anılan yakınlarım Ali, kızım Fatima ve oÄŸulları Hasan ve Hüseyin’dir.” (7*)
​
Kuran ve Ehli Beyt bağı konusunda Alevi kaynaklar daha ayrıntılı ve geniÅŸ bilgi vermiÅŸlerdir. Bu bilgilerin doÄŸruluÄŸunu onaylayan Sünni bilginler de mevcuttur, Hicri 110 yılında vefat eden Sünni bilginlerinden Ebu Bekir Muhammed bin Sîrîn el-Basri, yukarıda yaptığım açıklamayı destekleyen bir ifade vermiÅŸtir, dedi ki:
“Ali, Kuran’ı ayetlerin iniÅŸ sebebiyle beraber yazmıştı. O kitap bulunsaydı içinde çok ilim bulunurdu !” (8*)
​
Ashabın içinde Kuran bilgisine sahip olduÄŸu kabul edilen Hz. Abdullah bin Mesud’un ÅŸöyle dediÄŸi aktarılmış:
“Kuran yedi harf (okunuÅŸ ÅŸekli) üzere inmiÅŸtir. Her harfin de zahir (açık, belli) ve batin (gizli, görünmeyen) tarafları vardır. Ali bin Ebi Talib’te bu harflerin hem zahiri ve hem de batini ilmi vardır.” (9*)
​
İmamı Ali efendimize “Bilmiyorsanız zikir ehline sorunuz”(*Nahl suresi: 43.) ayeti hakkında sorulduÄŸunda buyurdu ki:
“Allah’a yemin olsun ki biz zikir ehliyiz, biz ilim ehliyiz, biz ayetlerin zahir (tefsir) ve batin (tevil) manasının kaynak yeriyiz! Allah’ın elçisi Muhammed’in, Allah’ın duası ve selamı ona ve Ehli Beytine olsun, ÅŸöyle dediÄŸini duydum: Ben ilim ÅŸehriyim Ali de kapısıdır. İlmi isteyen kapısına gelsin!” (10*)
​
İmamı Ali efendimiz, Musaffah el-‘Âmiri adındaki bir kiÅŸiye hitaben ÅŸöyle buyurdu:
“Ey ‘Âmir oÄŸullarından olan kardeÅŸim! Allah’ın ve elçisi Muhammed’in söylediklerini bana sor! Biz Ehli Beyt, Allah’ın ve elçisi Muhammed’in söylediklerini en iyi bilenleriz!” (11*)
​
İmamı Ali efendimiz buyurdu ki:
“Gece ve gündüz, Allah’ın elçisi/Hz. Muhammed’in, Allah’ın selamı ve duası ona ve Ehli Beytine olsun, yanına giriyordum. Ona sorduÄŸumda cevap verirdi ve sustuÄŸumda kendisi bana anlatırdı. Ona inen her ayeti muhakkak okudum, tefsirini ve gizli olan manasını (tevilini) öÄŸrendim. Allah’ın elçisi, bana öÄŸrettiklerini unutmamam için Allah’tan dua etti. Haram, helal, emir, yasak, itaat ve asilikle ilgili ne kadar bilgi varsa, hepsi hafızamda kaldı, hiçbir ÅŸeyi unutmadım. Allah’ın elçisi elini göÄŸsüme koyarak dedi ki: Ey Allah’ım! Kalbini ilim, anlama gücü, hikmet ve nur ile doldur. Bunun üzerine bana hitaben dedi ki: Åžanı yüce Allah bana haber verdi ki, senin hakkında ondan dua ettiÄŸimi kabul etti.” (12*)
​
İmamı Ali efendimiz buyurdu ki:
“Allah’a yemin olsun ki bana her sorduÄŸunuza cevap vereceÄŸim! Bana Allah’ın kitabından (Kuran’dan) sorunuz! Allah’a yemin olsun ki her ayetin ne için, gece mi gündüz mü, düzlükte mi, daÄŸlıkta mı indiÄŸini size haber vereyim!” (13*)
​
İmamı Ali efendimiz buyurdu ki:
“Allah’ın elçisi Muhammed, Allah’ın duası ona ve Ehli Beytine olsun vefat ettiÄŸinde, iki kapak arasındaki ayetleri bir araya getirmeden sırtımdaki üstlüÄŸümü çıkarmayacağıma dair yemin ettim. Kuran’ın hepsini bir kitap halinde toplamadan sırtımdaki üstlüÄŸümü çıkarmadım.” (14*)
​
İmamı Ali efendimizin bir araya topladığı Kuran, ayetlerin iniÅŸ ÅŸekli, tefsiri (açıklaması) ve tevili (baÅŸka anlamını) içeriyordu. Kuran’ı Kerim’in iniÅŸ ÅŸekli, ayetlerin açıklamasız ve tevilsiz durumudur. Åžimdi elimizde bulunan Kuran’ı Kerim iniÅŸ ÅŸekliyledir. Kuran’ı Kerim’in doÄŸru ve hakkıyla anlaşılması için, tefsir ve tevile ihtiyacımız vardır. Kuran’ı Kerim’in tefsir ve tevilini doÄŸru ve hakkıyla bilen tek merci Ehli Beyt ve onlardan gelen on iki imamdır.
Buraya kadar hep Sünni kardeÅŸlerimizin ana kaynaklarında bulunan haberlerle, Ehli Beyt ve Kuran arasındaki bağı ifade eden haberleri aktardık.
Bu konuyla ilgili Ehli Beyt imamlarından aktarılan ve Alevi ana kaynaklarında bulunan haberlere yer vermek istiyoruz.
​
Alevi kaynaklarında Ehli Beyt ve Kuran arasındaki bağlantı
Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.a.s.) Äžadir Humm gününde, ümmetinden hazır bulunan on binlerce insana hitaben ÅŸöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Kuran’ı almaya ve ayetlerini öÄŸrenmeye bakınız! Kuran’ın hüküm içeren ayetlerine tutunun ve benzer anlamlı ayetlerine uymayın. Allah’a yemin olsun ki Kuran’ın içinde bulunan gerçekleri ve tefsirini ÅŸu elini tutup havaya kaldırdığım Ali ancak size açıklayabilir. Çünkü kendisi benden sonra sizin emir sahibinizdir. Ali bin Ebi Talib kardeÅŸim ve size önder olarak vasiyet ettiÄŸimdir. Ona uyulmasını, onu emir sahibi edinmenizi ÅŸanı yüce Allah bana bildirildi.” (15*)
​
Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.a.s.) buyurdu ki:
“Ben ve Ali evveliz (ilkleriz). Ben ve Ali ahiriz (son olanlarız). Ben ve Ali önde gidenleriz. Ben ve Ali yüceltenleriz. Ben ve Ali ÅŸefaat edenleriz. Ben ve Ali Allah’ın sözüyüz. Ben ve Ali Allah’ın özelleriyiz. Ben ve Ali Allah’ın sevdiÄŸiyiz. Ben ve Ali Allah’ın yüzüyüz (ona ondan gelinmesini istediÄŸi yeriyiz). Ben ve Ali Allah’ın yanıyız. Ben ve Ali Allah’ın yeminleriyiz. Ben ve Ali Allah’ın emanet yeriyiz. Ben ve Ali Allah’ın vahiy olarak söylediklerinin hazinesiyiz. Ben ve Ali Allah’ın gizli, görünmeyen bilgisinin yeriyiz. Ben ve Ali, Allah’tan indirilen ayetlerin kaynağıyız. Ben ve Ali Allah’tan indirilen ayetlerin özündeki anlamıyız. Cebrail bizim evimize indi. Ben ve Ali Allah’ın kutsiyet yeriyiz. Ben ve Ali, bilgi özünü saçan aydınlığız. Ben ve Ali esirgemenin ve bağışlanmanın anahtarlarıyız. Ben ve Ali nimetin pınarlarıyız. Ben ve Ali ümmetin ÅŸerefiyiz. Ben ve Ali imamların efendileriyiz. Ben ve Ali zamanın yüce yerleriyiz. Ben ve Ali insanların bilginleri ve efendileriyiz. Ben ve Ali ÅŸehirlerin emir sahipleriyiz. Ben ve Ali yeterliliÄŸin, önderliÄŸin, korumalığın, yönlendirmenin ve idarenin sahipleriyiz. Ben ve Ali kurtuluÅŸ yolunun sahipleriyiz. Ben ve Ali gökteki ve yeryüzündeki hak yoluyuz. Ben ve Ali dosdoÄŸru yolun ve hak üzere sabit olan gidiÅŸatın sahipleriyiz. Bana ve Ali’ye iman eden Allah’a iman etmiÅŸ olur. Bana ve Ali’ye karşı gelen Allah’a karşı gelmiÅŸ olur. Benim ve Ali hakkında ÅŸüpheye düÅŸen Allah’a karşı ÅŸüpheye düÅŸmüÅŸ olur. Beni ve Ali’yi hakkıyla bilen Allah’ı bilmiÅŸ olur. Benden ve Ali’den uzaklaÅŸan Allah’tan uzaklaÅŸmış olur. Bana ve Ali’ye itaat eden Allah’a itaat etmiÅŸ olur. Ben ve Ali Allah’a varmanın vesilesiyiz. Ben ve Ali Allah’ın rızasına eriÅŸtirenleriz. Her türlü günahtan temiz olmak, halifelik makamı ve doÄŸru yola sevk etmek bana ve Ali’ye aittir. Allah’tan haber almak, insanlar üzerinde emir sahibi olmak ve imamlık bende ve Ali’dedir. Ben ve Ali bilgi özünün kaynağıyız. Ben ve Ali esirgenmenin ve bağışlanmanın kapısıyız. Ben ve Ali her türlü günahtan uzak olmanın aÄŸacıyız. Ben ve Ali Allah’a hakkıyla itaat etmenin özüyüz. Ben ve Ali Allah’ın en yüce örneÄŸiyiz. Ben ve Ali Allah’ın kulları üzerindeki en yüce deliliyiz. Ben ve Ali sapasaÄŸlam ve kopmak bilmeyen bir kulpuz (ona tutunulması gereken yeriz) ki, her kim ona tutunursa kurtulur.” (16*)
​
Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.a.s.) buyurdu ki:
“ Ali, Allah’ın kitabının (Kuran’ın) tefsiridir. Ali, Kuran’a davet edendir. Helal ve haram olanlar, sayacağım ve sizlere anlatacağımdan daha çoktur. Bir makamda helali emrediyor ve haramı yasaklıyorum. Sizin üzerinize kabullenme sözü almaya emredildim. Åžanı yüce Allah, müminlerin buyruk sahibi Ali’yi ve ondan sonra gelecek olan Ehli Beyt imamlarını önder kabullenmenizi emretti.
Ey insanlar! Kuran’ı almaya ve ayetlerini öÄŸrenmeye bakınız! Kuran’ın hüküm içeren ayetlerine bakınız ve benzer anlamlı olan ayetlerini bırakınız! Allah’a yemin olsun ki, Kuran’ın içindeki gerçekleri ve tefsirini ancak Ali size açıklayabilir!” (17*)
​
Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.a.s.) yanında imamı Hasan ve imamı Hüseyin olduÄŸu halde evinden çıkarak, ashabına hitaben ÅŸöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Bu Hasan ve Hüseyin peygamberinizin en yakınları, Ehli Beyti, soyu ve halifeleridir. Allah, ikisini yüceliÄŸi ile üstün kılmıştır. Allah, ikisine sırrını vermiÅŸtir. Allah, gizli ve bilinmeyen bilgisini ikisinde kılmıştır. Allah, ikisine kulları üzerindeki idareyi vermiÅŸtir. Allah ikisini en derin bilgisine vakıf kıldı. Allah ikisine ilminin özünü öÄŸretti, kulları üzerinde hâkim ve emir sahibi kıldı. Allah, ikisini indirdiÄŸi Kuran ayetlerine bilge olarak seçti. Allah, ikisine meleklerin hizmetini sundu. Allah, ikisini mülkü üzerinde tasarruf sahibi kıldı. Allah, ikisini sırrına ulaÅŸtırdı, sözünü halka ulaÅŸtırmak ve onların üzerinde emrini gerçekleÅŸtirmek için ikisini seçti. Allah, ikisini dini için bayrakları kıldı. Allah, ikisini kulları üzerinde ÅŸahitleri ve memleketi üzerine eminleri kıldı. İkisi doÄŸru yolu saÄŸlayan imamlar, peygamberin yetenekli en yakınları ve soyudur. İkisi yüce efendiler ve ortada duran ümmettir. İkisi yüce söz, dünya halkının efendileri, esenliÄŸe ve bağışlanmaya ulaÅŸtıranlardır. İkisi onlara sığınanlara koruma ve onlara tutunanlara da kurtuluÅŸtur. İkisinin emrine giren mutlu olur ve kim onlara karşı çıkarsa bedbaht olur. İkisine baÄŸlanan azaptan kurtulur ve kim onları terk ederse doÄŸru yoldan çıkar ve kaybeder. İkisi Allah’a davet eder, Allah’tan söyler ve Allah’ın emriyle hareket ederler. İkisinin evinde Kuran’ın ayetleri indi ve emin Cebrail ikisine gönderildi.” (18*)
​
Peygamber efendimiz Hz. Muhammed, Allah’ın duası ve selamı ona ve tertemiz Ehli Beytine olsun, buyurdu ki:
“Ali benim kardeÅŸim, vezirim, halifem ve benim yerime bildirendir. Ondan doÄŸru yolu talep ederseniz, size doÄŸru yola götürür. Ona uyarsanız kurtulursunuz ve ona karşı muhalif olursanız doÄŸru yoldan saparsınız. Allah bana Kuran’ı indirdi, her kim ona karşı muhalefet ederse doÄŸru yoldan çıkar ve her kim Kuran’ın ilmini Ali’den baÅŸka bir kiÅŸiden isterse yok olur!” (19*)
​
Peygamber efendimiz Hz. Muhammed, Allah’ın duası ve selamı ona ve tertemiz Ehli Beytine olsun, buyurdu ki:
“Ey Ali! Sen benim kardeÅŸimsin ben de senin kardeÅŸinim. Ben peygamberlik için seçildim ve sen de imamlık makamı için seçildin. Ben ayetlerin okunduÄŸu ilminin sahibiyim, sen de ayetlerin tevil (okunuÅŸundan baÅŸka olan) ilminin sahibisin.” (20*)
​
Peygamber efendimiz Hz. Muhammed, Allah’ın duası ve selamı ona ve tertemiz Ehli Beytine olsun, buyurdu ki:
“ Ey Ali! İnsanların Kuran’ın tevilinden bilmediklerini sen onlara öÄŸreteceksin!”
İmamı Ali efendimiz sordu ki:
“Ey Allah’ın elçisi! Senden sonra elçiliÄŸini ne üzere bildireyim?”
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
“İnsanlara Kuran’ın tevilinden zor gelen kısmını sen onlara haber edeceksin!” (21*)
​
Peygamber efendimiz Hz. Muhammed, Allah’ın duası ve selamı ona ve tertemiz Ehli Beytine olsun, buyurdu ki:
“Her kim kendi görüÅŸüyle Kuran’ı tefsir ederse, hakkı da söylese hata etmiÅŸ olur!” (22*)
​
Peygamber efendimizin ashabından olan Ebu Said el-Hudri dedi ki:
“Allah’ın elçisine (Hz. Muhammed’e) “Kitaptan bir ilmi olan kimse dedi ki…” (*) ayetinde geçen bu kiÅŸinin kim olduÄŸunu sordum. Peygamber bana dedi ki: O kiÅŸi, Davud’un oÄŸlu Süleyman kardeÅŸimin veziridir. Ben dedim ki: “De ki: Benimle sizin aranızda ÅŸahit olarak Allah ve yanında Kitap’ın bilgisi olan yeter.” (**) ayetinde kast edilen ÅŸahıs kimdir? Peygamber bana dedi ki: O kiÅŸi kardeÅŸim Ali bin Ebi Talib’tir!” (23*) (*) Neml suresi: 40; (**) Ra’d suresi: 43
(23*)
​
Müminlerin buyruk sahibi imamı Ali efendimizin huzuruna Allah’ın varlığına inanmayan bir kiÅŸi geldi ve Kuran’ın içinde “müteÅŸâbih” birbirine benzer anlamlı ayetler hakkında sordu. İmamı Ali efendimiz cevabında buyurdu ki:
“Allah ilime ehil kıldı ve kullarını bu ilim ehline itaat etmelerini farz kıldı, buyurdu ki: Allah’a, Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin. (*) yine buyurdu ki: Hâlbuki onu Peygambere ve kendilerinden olan yetki sahiplerine götürseydiler, içlerinde iÅŸlerin gerçeÄŸini anlayan kimseler muhakkak ki onu bilirlerdi. (**) Yine buyurdu ki: Allah’tan korkun ve doÄŸrularla beraber olun. (***) Yine buyurdu ki: Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleÅŸmiÅŸ olanlar. (****) Yine buyurdu ki: Evlere kapılarından geliniz. (*****) Ayette kast edilen evler, ilim evleridir ki bunlar Allah’ın peygamberlerde kıldığıdır. Bu evlerin kapıları da, peygamberlerin ümmetlerine önder olarak vasiyet ettikleri imamlardır. Ümmete vasiyet edilen imamların hâkimiyeti ve sözü dışında, sınırları, kanunları, uygulamaları ve dini eÄŸitimleri dışında yapılan bütün hayır iÅŸleri geri çevrilir ve kabul görmez. Bunu yapanlar (Ehli Beytten öÄŸrenmeyenler), iman sıfatlarına sahip olsalar bile küfre sapmış olurlar. Åžanı yüce Allah kelamını (sözlerini) üç kısma ayırdı: bir kısmını bilgin ve cahil kiÅŸilerin anlayacağı ÅŸekilde kıldı. Bir kısmını ancak aklı duru ve temiz, hissi ince ve hoÅŸ, ayırt etme kabiliyeti yerinde olanlar ve Allah’ın kalplerini İslam’a açtığı kiÅŸiler anlayabilirler. Bir kısmını ise ancak Allah, melekleri ve ilimde derinleÅŸmiÅŸ olanlar bilebilirler. Bunu öyle kıldı ki, peygamberin makamını istila eden batıl ehli (doÄŸru ve haklı olmayanlar), Allah’ın onlarda kılmadığı bu ilme sahip olduklarını iddia edemesinler. Böylece batıl ehlinin, onların üzerine emir sahibi kılınan ve itaat etmekte onlara karşı kibirlendikleri kiÅŸilerin (Ehli Beytin) bilgisine mukayyet ve mecbur olsunlar.” (24*) (*) Nisa suresi: 83; (**) Nisa suresi: 59; (***) Tevbe suresi: 119; (****) Âl-i İmrân suresi: 7; (*****) Bakar suresi: 189
(1* Vesail el-Åžia c: 27, s: 194 “Kuran ve Ehli Beyt bağı” baÅŸlığı)
​
Müminlerin buyruk sahibi imamı Ali efendimiz buyurdu ki:
“Ben Allah’ın gözüyüm. Ben Allah’ın eliyim. Ben Allah’ın yanıyım. Ben Allah’ın kapısıyım.” (25*)
​
Müminlerin buyruk sahibi imamı Ali efendimiz buyurdu ki:
“Ben Allah’ın ilmiyim. Ben Allah’ın her ÅŸeyi içine sığan kalbiyim. Ben Allah’ın konuÅŸan diliyim. Ben Allah’ın bakan gözüyüm. Ben Allah’ın eli ve yanıyım.” (26*)
​
Müminlerin buyruk sahibi imamı Ali efendimiz halifelik makamına geçtiÄŸinde buyurdu ki:
“Ey insanlar! Beni kaybetmeden önce bana sorunuz! Bu ilim, Allah’ın duası ona ve Ehli Beytine olsun, Muhammed’in bana verdiÄŸidir! Bende öncekilerin ve sonrakilerin ilmi vardır. Allah’a yemin olsun ki üzerine oturacağım bir döÅŸek açılsa, üzerinde oturup Tevrat ehline Tevrat’la, Zebur ehline Zebur’la, İncil ehline İncil’le ve Kuran ehline de Kuran’la dini hükümleri verirdim. Hatta Allah’ın bütün kitapları konuÅŸarak derlerdi ki: Ali doÄŸruyu söyledi ve Allah’ın benimle indirdiÄŸi bilgiye dayanarak hüküm verdi!
Sizler gündüz ve gece Kuran’ı okuyorsunuz, Allah’ın Kuran’da indirdiÄŸini hakkıyla bileniniz var mı?
Allah’ın kitabında “Allah dilediÄŸini siler, dilediÄŸini de sabit kılar. Ana kitap ondadır.” (*) ayeti olmasaydı, geçmiÅŸte bütün olanları, gelecekte olacakları ve kıyamete kadar bütün olacakları size haber verirdim!
Beni kaybetmeden önce sorunuz! Her ÅŸeyi hakkıyla yaratan Allah’a yemin olsun ki, gece mi gündüz mü indiÄŸini, Mekke’de ve Medine’de inenleri, seferde ve yerleÅŸim yerinde inenleri, hükmü geçerli olan ve hükmü geçersiz olanları, hüküm içeren ve benzer anlamlara sahip olanları, indiÄŸi ÅŸekliyle ve esas olan manasını ayet, ayet bana sorsanız size haber verirdim!” (27*)
(*) Ra’d suresi: 39
​
Müminlerin buyruk sahibi imamı Ali efendimiz Kufe halkı ile ibadet ederken aynı sureyi her sabah kırk gün okudu. Oradaki münafıklar kendi aralarında dediler ki:
“Allah’a yemin olsun ki Ebu Talib’in oÄŸlu (Hz. Ali) Kuran’ı okuyamıyor! Okuyabilseydi bize bu sureden baÅŸka bir süre daha okurdu!”
İmamı Ali bundan haberdar olduğunda buyurdu ki:
“Bunu söyleyenlerin vay haline! Kuran’ın geçerliliÄŸini kaybeden ve koruyan, hüküm içeren, benzer manası olan, baÄŸlayan ve ayıran bütün ayetlerini ve manalarını oluÅŸturan her harfini ben bilirim.
Allah’a yemin olsun ki Allah’ın elçisi Muhammed’e (s.a.a.s.) inen her harfin ne için indiÄŸini, hangi günde ve yerde indiÄŸini ben bilirim. Vay hallerine! Kuran’daki ÅŸu ayeti okumuyorlar mı ki: Åžüphesiz bu (anlatılanlar), önceki kitaplarda, İbrahim ve Musa'nın kitaplarında da vardır. (*) Allah’a yemin olsun ki bende bu kitapların bilgisi vardır. Bunu Allah’ın elçisinden (s.a.a.s.) miras olarak aldım ve Allah’ın elçisi de (s.a.a.s.) bunu İbrahim (aleyhi selamdan) ve Musa (aleyhi selamdan) miras olarak aldı. Vay hallerine! Allah’a yemin olsun ki Allah, benim hakkımda: onu size bir ibret yapalım ve belleyen kulak onu bellesin (**), ayetini indirdi! Ashap ve ben Allah’ın elçisinin (s.a.a.s.) huzurundayken ona vahiy indiÄŸinde, inen ayetin anlamını bize anlatırdı. Peygamberin (s.a.a.s.) anlattıklarını ben bellerdim. Ashap ise bunu anlamaz ve peygamberin huzurundan ayrıldığımızda: "Az önce ne söyledi?" (***) diye sorarlardı.” (28*)
(*) A’la suresi: 18-19; (**) Hâkka suresi: 12; (***) Muhammed suresi 16: İçlerinden bir kısmı seni dinler, sonra senin yanından çıktıklarında, kendilerine ilim verilmiÅŸ olanlara ÅŸöyle sorarlar: "Az önce ne söyledi?" İşte bunlar, Allah'ın, kalplerine mühür bastığı kimselerdir, boÅŸ arzularının ardına düÅŸmüÅŸlerdir.
(28*)
​
Müminlerin buyruk sahibi imamı Ali efendimiz buyurdu ki:
“Ey insanlar! Allah’tan çekinin ve bilmediÄŸinizle insanlara fetva vermeyin! Allah’ın elçisinin (s.a.a.s.) söylediklerinin bir kısmı ashabı tarafından baÅŸka anlama dayandırıldı ve peygamberin söyledikleri vardır ki, her kim bunu baÅŸka yere koyarsa peygamberin hadisiyle yalan söylemiÅŸ olur!”
İmamı Ali efendimizi dinleyen ashabından birileri ayağa kalkıp dedi ki:
“Ey müminlerin buyruk sahibi! Ashabın Kuran’dan bize aktardıkları bilgileri ne yapacağız?”
Müminlerin buyruk sahibi imamı Ali buyurdu ki:
“Kuran’ın bilgisini Muhammed’in (s.a.a.s.) Ehli Beytinden sorun!” yani ashaptan sormayın! (29*)
​
Müminlerin buyruk sahibi imamı Ali efendimiz buyurdu ki:
“Ey insanlar! SorduÄŸunuz ve bilmek istediÄŸiniz her ÅŸey Kuran’dadır. Bu bilgiyi öÄŸrenmek isteyen bana sorsun!” (30*)
​
İmamı Ali efendimize, Kuran’ı Kerim’in bazı ayetlerinin yorumu/sonucu hakkında soruldu. Soran kiÅŸi Kuran’ın içinde çok anlamlı ayetlerin bulunduÄŸunu ve bunların doÄŸru olmadıklarını iddia ettiÄŸinde, imamı Ali efendimiz buyurdu ki:
“Münafık olanlar Kuran’ın tefsirine/yorumuna ait birçok bilgiyi deÄŸiÅŸtirdiler. Åžanı yüce Allah’ın ismen zikrettiÄŸi vasileri (Ehli Beyt imamlarını) ve münafıkları (Ehli Beyt düÅŸmanlarını) ayetlerin tefsirinden/yorumundan çıkardılar. Ama ÅŸanı yüce Allah o münafıkların gözlerini kör etti de onun velilerinin (Ehli Beyt imamlarının) yüceliklerine, makamlarına ve onlara itaatin zorunluluÄŸuna iÅŸaret eden birçok ayeti çıkaramadılar.” (31*)
​
(İmamı Ali efendimizin ashabından olan) Suleym bin Kays el-Hilâli hazretleri, imamı Ali efendimize dedi ki:
“Selman, Mikdad ve Ebu Zer’den Kuran’ın tefsiri hakkında bazı ÅŸeyleri ve Allah’ın peygamberinin hadislerini, halkta mevcut olmadığı ÅŸekliyle duydum? Daha sonra senden de, onların söylediklerini doÄŸrulayan ÅŸeyleri duydum. Halkta Kuran’ın tefsiriyle ilgili bilgileri ve Allah’ın elçisinin hadislerini gördüm, sizler bunların söylediklerine muhalif ÅŸeyleri söylüyorsunuz ve onların söylediklerinin doÄŸru olmadığını öne sürüyorsunuz. Acaba halk, Allah’ın elçisinin söylediklerine karşı kasıtlı olarak yalan mı söylüyor? Kuran’ı görüÅŸlerine göre mi tefsir ediyorlar?”
Müminlerin buyruk sahibi imamı Ali efendimiz buyurdu ki:
“Sordun ve ÅŸimdi de cevabını anla: insanların (halkın) elinde hak ve hak olmayan, doÄŸru ve yalan, geçerliliÄŸini kaybeden ve bunun yerine gelen, genele ve özele hitap eden, hüküm içeren ve benzer anlamlı olan, akılda bellenen ve hayal edilen bilgiler var. Allah’ın elçisinin (s.a.a.s.) zamanında, bazı kiÅŸiler onun dilinden (ona dayandırılan hadislerle) yalan söylediklerinde, halka hitaben dedi ki:
Ey insanlar! Benim dilimden (bana dayandırılan hadislerle) yalan söyleyenler çoÄŸaldı! Her kim bilinçli olarak benim söylemediÄŸimi söylemiÅŸim gibi bana dayandırarak söylerse, cehennemde ona oturacak bir yer hazırlamış olur!
Daha sonra peygamber vefat ettiÄŸinde, onun söylemediklerini ona dayandırarak yalan söylediler. Size/halka, beÅŸincisi olmayan dört kiÅŸiden hadis gelmiÅŸtir. Hadisleri size aktaran dört kısım insanlar ÅŸunlardır:
-
İslam dinini menfaatine kullanan ve iman ettiÄŸini gösteren bir münafıktan ki, bu gibisi Allah’ın elçisinin dilinden yalan söylemekten kötülük ve zarar hissetmeyendir.
-
Allah’ın elçisinden bir ÅŸeyi duyup, söylendiÄŸi gibi aktarmayan ve onda yanlış fikir edinendir. Böyle birisi, bilinçli yalan söylemek için bunu yapmamıştır. Bu duyduÄŸu kendisindedir, onunla söyler, onunla iÅŸini görür ve baÅŸkalarına anlatarak: Ben bunu Allah’ın elçisinden duydum, der. Müslümanlar bu kiÅŸinin söylediklerinin, kendisi tarafından yanlış anlaşıldığını bilseydiler, söylediÄŸi hadisi kabul etmezlerdi. Kendisi de duymuÅŸ olduÄŸu hadisi yanlış anladığını bilseydi, o hadisi kabul etmezdi.
-
Üçüncü kiÅŸi ise, Allah’ın elçisinin bir ÅŸey hakkında emir verdiÄŸini duymuÅŸ ama daha sonra bu emrini geri çektiÄŸini bilmemiÅŸtir. Veya önce bir ÅŸeyi yasakladığını duymuÅŸ ve daha sonra peygamberin onu emrettiÄŸini bilmemiÅŸ. Böylece geçerliliÄŸi olmayanı bellemiÅŸ ve esas geçerli olanı bilmemiÅŸtir. Bu kiÅŸi, önceden bildiÄŸi hadisin geçersiz olduÄŸunu bilseydi, o hadisi bırakırdı. Bu hadisi ondan duyan insanlar da, bu hadisin geçerli olmadığını bilseydiler, o hadisi bırakırlardı.
-
Dördüncü kiÅŸi ise, hiçbir zaman Allah’ın elçisinin hadislerinde yalan söylemez. Allah’ın elçisine olan saygısından ve Allah’tan korktuÄŸundan yalanı sevmez, ondan tiksinir. Allah’ın elçisinden duyduÄŸu hadisi aynen aklında beller, duyduÄŸu gibi baÅŸkalarına aktarır ve onu kelime olarak ne azaltır ne de çoÄŸaltır. Bu gibileri, geçerliliÄŸini kaybeden hadisleri ve bu hadislerin yerine geçen hadisleri bilirler. Geçerli olan hadisle iÅŸlerini görür ve geçerliliÄŸini kaybeden hadisleri bırakır. Çünkü Peygamberin emri Kuran gibidir. Kuran’da geçerliliÄŸini kaybeden ayetler ve onların yerine geçen ayetler olduÄŸu gibi, genele ve özele hitap eden ayetleri vardır, yine hüküm içeren ve anlam benzerliÄŸi taşıyan ayetleri vardır. Peygamberin hadisleri de aynıdır. Bazen peygamberin (s.a.a.s.) sözleri iki yönlü olmuÅŸtur, genele ve özel kiÅŸilere hitap eden sözleri gibi, tıpkı Kuran’da olduÄŸu gibidir. Peygambere (s.a.a.s.) inen her ayeti kendisi bana anlamı ile okudu ve yazdırdı, ben de yazdım. Bana ayetlerin tevilini, tefsirini, geçerliliÄŸini kaybeden ve bunun yerine gelenleri, hüküm içeren ve anlam benzerliÄŸi taşıyanı, özel kiÅŸilere ve genele hitap eden ayetleri öÄŸretti. Peygamber (s.a.a.s.), bütün bu öÄŸrettiklerini unutmamam ve anlamam için Allah’tan bana dua etti. Allah’ın kitabından hiç bir ayeti unutmadım ve peygamberin bana öÄŸrettiÄŸi ve yazdırdığını da unutmadım.” (32*)
​​
​
Sonuç itibarıyla Ehli Beyt ve Kuran birbirine baÄŸlı bir bütündür. Ehli Beyt’siz Kuran bilgisi doÄŸru deÄŸildir ve Kuran’sız Ehli Beyt bilgisi de doÄŸru deÄŸildir. Bu iki deÄŸerin arasındaki fark, birinin konuÅŸabilmesi ve öbürünün ise dilsiz/suskun olmasıdır. Ehli Beyte baÄŸlanarak ancak dosdoÄŸru yolda olabiliriz.